Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salât ve selam güvenilir ve sözünün eri olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e olsun. Allahım senin öğrettiklerin dışında ilmimiz yoktur, her şeyi hakkıyla bilen ve hakîm olan sensin. Allahım, bize faydalı ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanmayı nasip et, ilmimizi arttır. Bize hakkı hak olarak göster ve bizi ona tabi olmakla şereflendir, batılı da batıl olarak göster ve bizi ondan sakınmakla rızıklandır. Bizi sözü işitip ona en güzel şekilde tabi olanlardan eyle, bizi rahmetinle, salih kulların arasına kat.
Değerli kardeşlerim, Yasin Suresinin 47. Ayetinde Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
﴾ وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ(47) ﴿
“Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler.”
[ Yasin Suresi: 47 ]
Şüphesiz Allah Subhanehu ve Teala fakiri doyurmaya, zenginleştirmeye, zengini de kendisine muhtaç etmeye kadirdir. Ancak Cenab-ı Hak bizi birbirimizle imtihan eder. Bizi değerli kılacak salih amelleri işlememiz için dünyaya gönderir. İnsan Allah’ın fakiri doyuracağını, güçsüze yardım edeceğini ve mazluma yardım elini uzatacağını düşünüp, kendisinin bunlarla hiç alakası olmadığını zannederse dünyadaki rolünü unutur. Kendi kimliğini unutur. Çünkü Allah Teala şöyle buyurur:
﴾ إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا(72) ﴿
“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.”
[ Ahzap Suresi: 72 ]
İnsan emaneti taşımayı, sorumluluk ve görevi kabul etti. Allah Teala da onu ahiret için okul olması adına, dünya hayatı ahiret yurduna hazırlık olsun diye dünyaya gönderdi. Allah Teala bizi dünyaya gönderdi, onun vesilesiyle Allah’ı tanımamız için kainatı yarattı. Emanet kapsamında bizlere verilen ilk unsur kainattır. Çünkü kainat Allah Teala’nın yüce sıfatlarının ve güzel isimlerinin bir göstergesidir. Allah Subhanehu ve Teala’yı gözler idrak edemez ama kainata baktığınızda onun vesilesiyle Allah’ı tanırsınız. Katade’den Rasulullah (s.a.v.) hakkında şöyle bir rivayet naklediliyor:
(( كَانَ إِذَا رَأَى الْهِلَالَ قَالَ هِلَالُ خَيْرٍ وَرُشْدٍ هِلَالُ خَيْرٍ وَرُشْدٍ هِلَالُ خَيْرٍ وَرُشْدٍ آمَنْتُ بِالَّذِي خَلَقَكَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ ثُمَّ يَقُولُ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي ذَهَبَ بِشَهْرِ كَذَا وَجَاءَ بِشَهْرِ كَذَا ))
“Nebi (s.a.v.) hilali (yeni ayı) gördüğü zaman üç defa: "Hilâl'e hayrın ve rüşdin âmentu billezî halekake. (Allah'ım! Bu ayı hayır ve doğruluk ayı kıl! Seni yaratana inandım" der, sonra: "El-hamdulillahillezi zehebe bi şehri keza ve câe bi şehri, keza (falanca ayı götürüp falanca ayı getiren Allah'a hamd olsun)" diye dua ederdi.”
[ Ebu Davud ]
Evren tüm denizleri, nehirleri, dağları, ovaları, içinde bulunan tüm varlıkları, hayvanları, balıkları, kuşları, insanı ve içinde bulunan tüm ekinleri, bitkileri ile Allah Azze ve Celle’ye işaret eder. Allah vardır, tektir ve mükemmeldir. Evren ise bir unsurdur, akıl Allah Teala’nın bize bahşettiği bir ölçüttür. Ki akıl istisnasız kainatta var olan en değerli şeydir. İnsan evrendeki en karmaşık varlıkken, insandaki en karmaşık şey de beyindir. İnsan aklı Allah Teala’nın bize bahşettiği en büyük hediyedir. Allah aklı yarattığında ona “gel” dedi, akıl geldi, “git” dedi, akıl gitti. Ve buyurdu ki: “İzzetim ve azametimle senden daha sevimli bir şey yaratmadım. Seninle verir, seninle alırım.” İnsan bir saat aklını kullansa Allah’ı tanır. İnsanoğlu aya ulaştı, denizlerin dibine daldı, Pasifik Okyanusunda on iki bin metre derinliğindeki Mariana Çukuru’na ulaştı. Uydular aracılığıyla ses ve renkli görüntülerin iletilmesini sağladı, inanılmaz bilimsel icatlar gerçekleştirdi. Eğer bir insan aklını dünya için kullandığının milyarda biri kadar kullansaydı Allah’ı tanıyabilirdi. Bu, insan için Allah’ın bir delilidir. Biz bu icatlardan faydalanıyoruz, kişi dakikalar içinde tüm dünya ile iletişime geçebiliyor. Cep telefonu çok büyük bir şey, nerede olursanız olun istediğiniz kişiye ulaşabiliyorsunuz. Görüntüyü taşımak da az bir şey değil. Bilgisayar bir saniyede dört yüz elli milyon harf okuyabiliyor ve insan böylece mesafeleri ve zamanı kısaltabiliyor. Ama buna rağmen Rabbini tanıyamıyor. Eğer aklını dünya hayatı için harcadığı enerjinin milyarda biri kadar kullansaydı Allah’ı bulabilirdi. Yedi yüz yolcu taşıyan bir uçak, insanlar içinde sıcak yemek yiyor, soğuk içecekler içiyor, meyveler, tatlılar, kırk üç bin fit yükseklikte rahat koltuklarında oturuyorlar. Telefonla görüşüp görüyor ve duyuyorlar. Bunların hepsi insan aklının buluşlarıdır. Bu insan aklı yaratılış amacı dışında kullanılıyor. İnsan aklını dünya için, dünyada sınırlı birkaç yıl yaşamak için kullanıyor. Eğer onu Allah’ı tanımak için kullansaydı, sonsuz bir mutluluğa sahip olacaktı. Bu nedenle Rasulullah (s.a.v.) Halid b. Velid’i görünce şöyle söylemişti: “Sana çok şaşırdım ey Halid! Görüyorum ki akıllısın,” yani neden İslam’a girmekte geç kaldın? Sen akıllı bir insansın. Din akıldır, aklı olmayanın dini de olmaz, dini olmayanın aklı da olmaz.
Kişi kendi uzmanlık alanında çok zeki olabilir. Tıpta, mühendislikte, işletmede, içinde bulunduğu her şeyde çok zeki olabilir. Ama eğer Allah’ı hakkıyla tanımıyorsa asla akıllı değildir. Çünkü o ayrıntıları önemsiyor ama bütünü unutuyordur. Zira Allah Teala bize kainatı verdi ve bu kainatın akıl olmadan bir değeri yoktur. Evren olmadan da aklın bir kıymeti olmaz. Akıl ve kainat birbirini tamamlar. İnsanın beyninde mercimek tanesi kadar bile olmayan bir hafıza merkezi vardır. Kişi altmış yıl yaşasa hafızasında yetmiş milyar görüntü olur. Bu mucizevi bir şey! İşte insan aklı budur. Onda hatıralar, muhakemeler, hikmetler, tümevarımlar, tümdengelimler, hayaller ve düşünceler vardır. Aklın faaliyeti çok büyüktür. Bazen insan düşünmeden evine gider, arabasını hiç fark etmeden oraya sürer. Rabbimiz Azze ve Celle bize bir merhamet eseri olarak beynimizdeki çalışma merkezini vermiştir. Tüm günlük hareketlerimiz otomatik çalışma merkezine iletilir. Yani anlamadan, hissetmeden hareket edersiniz. İnsan aklı Allah Teala’nın kainatta yarattığı en büyük varlıktır. Ve en değerli varlık da insandır, insanda yaratılan ve onu ebedi saadete götürecek olan en büyük varlık da akıldır. Ama insan geldi ve onu sadece dünya için kullandı. Öldüğünde de her şeyi bırakıp ahiret yurduna gitti. Bu yüzden Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Dikkat edin, bu dünyada iyi beslenmiş ve rahat olan nice insan kıyamet günü aç ve çıplak kalacaktır. Dikkat edin, bu dünyada aç ve çıplak olan nice insan kıyamet gününde tok ve nimet içinde olacaktır. Nice ruhlar kendi kendine yücelir, kendi kendine alçalırlar.”
İnsan bazen haram geliri gözünde büyütmez. Hayat şartları serttir, evi küçüktür, aracı küçüktür ve giyimi de vasattır. Ama o Allah’ın rızasını tercih eder. Bazen de büyük bir geliri kabul eder ama bu gelir şüpheli bir yoldan gelmiştir. Arabasını, evini değiştirir, giyimini ve düzenini değiştirir. “Dikkat edin, bu dünyada iyi beslenmiş ve rahat olan nice insan kıyamet günü aç ve çıplak kalacaktır.”
Ah, kaç tane bir saatlik bir şehvet, uzun bir kedere sebep olmuştur. Birisi bir iş için dışarıya seyahat eder, ayağı kayar, cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yakalanır. Yirmi yıl tedavi görür, üstelik bu süreçte evlidir ve çocukları vardır. İşte bir saatlik şehvet ve arzu uzun yıllar süren kedere sebep olur. Yusuf (a.s.) bir saat iffetli davrandı ve bu onu köleyken efendi yaptı. Peki, bu yüce makamı nereden aldı? Makam ve güzellik sahibi bir kadın onu kendine davet etmişti ama O şöyle demişti: “Allah korusun, ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنْ الْهَوَى(40)فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى(41) ﴿
“Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.”
[ Naziat Suresi: 40-41 ]
Allah Teala bize bu kainatı verdi, akıl ve fıtrat bahşetti. İnsan bazen yanlış bir iş yapar ama bu hatasını kimse bilmez. Sadece kendisi bilir ama içten içe çöker, kendini yıpratır. Çünkü insanın kendisine olan saygısı tarif edilemez bir duygudur. İnsan dürüst, temiz, sadık, güvenilir ve samimi, ihlaslı olduğu halde fakir olabilir. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ هُمْ الصَّادِقُونَ(8) ﴿
“Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.”
[ Haşr Suresi: 8 ]
Ama onların fakirliği onlar için bir şeref nişanıdır. Zengin insanın günahı da yüz karasıdır. Zira en önemli şey insanın kendine olan saygısıdır. Çünkü insanın kendini hakir görmesi tahammül edilemez bir duygudur. Bir zamanlar bin çifte bilimsel bir psikolojik anketle eşlerini neden aldatmadıkları sorulmuş. Cevaplar çok çeşitliymiş, gelen cevaplar ahlaki açıdan üç gruba ayrılmış: İlki eşi ile birlikte çalıştığı için onu aldatamayanlar, bu en kötü seviyedeki cevapmış, diğeri suç işleme ve vicdan azabına dayanamadığı için ihanet etmeyenler, bu da orta seviyedeymiş, ancak en üst seviyede olanlar ihaneti baştan, temelden reddedenlermiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Süheyb ne kadar iyi bir kuldur. Allah’tan korkmasaydı bile yine de kendisine saygısından dolayı ona isyan etmezdi. Onda iki yüzlülük yoktur, münafıklık da yoktur. Onda açık ya da gizli bir kötülük bulunmaz, yalakalık ve dalkavukluk yapmaz.” İşte bu insanın kendine olan saygısıdır. Hayatı çok zor da olsa, evi küçük, arabası vasat da olsa fark etmez. Fakir bir adam Rasulullah (s.a.v.)’ e geldi, Efendimiz ona şöyle buyurdu: “Cebrail’in geleceğini bana haber verdiği kişi hoş geldin.” Adam “ben mi?” deyince Efendimiz şöyle devam etti: “Sen yeryüzünde önemsiz olabilirsin ama göklerde bir bayrak, bir işaretsin.” Muaz b. Cebel’den şöyle bir hadis naklediliyor:
(( أَخَذَ بِيَدِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ إِنِّي لَأُحِبُّكَ يَا مُعَاذُ فَقُلْتُ وَأَنَا أُحِبُّكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَا تَدَعْ أَنْ تَقُولَ فِي كُلِّ صَلَاةٍ رَبِّ أَعِنِّي عَلَى ذِكْرِكَ وَشُكْرِكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ ))
“Resulullah (s.a.v.) elimden tutarak: "Ey Muaz! Seni seviyorum" buyurdu. ''Ben de seni seviyorum, ey Allah'ın Resulü" dedim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v): "Öyleyse her namazda şu duayı yapmayı ihmal etme: «Rabbim! Seni zikretmem, sana şükretmem ve sana güzel ibadetler yapmam için bana yardım et»" buyurdu.”
[ Nesai ]
Allah ve Resulü sizi seviyorsa bu kolay bir şey değildir. Allah Teala sizi sevse, sizi himayesine alsa ve hep O’nun merhameti ile birlikte olsanız kendinizi mutmain ve güvende hissetmez misiniz? İtaat önünüzde, emrimize itaat edin biz de sizi yüceltelim. Bize sığının, çünkü biz ancak bizi sevenlerin rızası ile birlikte oluruz. Himayemizde olmanın tadına varın, bizim korumamız altına girin ki sizi yarattıklarımızın şerrinden koruyalım. Hiçbir şey sizi bizi anmaktan alıkoymasın. Bize karşı ihlaslı olun ki sevinç ve mutluluk sizi bulsun.
Her varlıkla ilişkilerinizde dürüst olamaz mısınız? Güvenilir olamaz mısınız? İffetli olamaz mısınız? Allah’ın size nasip ettiği eş ve gelirle yetinip sizin olmayana göz dikmemeyi başaramaz mısınız? Yapabilirsiniz… Beş vakit namazı vaktinde kılamaz mısınız? Allah katında en sevimli amel vaktinde kılınan namazdır. Malınızın bir kısmını infak edemez misiniz? Bunların hepsini yapabilirsiniz. Sabah namazını cemaatle kılamaz mısınız? Bunu yaparsanız akşama kadar Allah’ın himayesi altında olursunuz. Yine yatsı namazını cemaatle kılamaz mısınız? Bunu yaparsanız da sabaha kadar O’nun koruması altında olursunuz. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Sabah namazının farzından önce iki rekat namazı mutlaka kılın, bu size günün tamamı için yeter.” Yani Allah Teala bize bu evreni, aklımızı, fıtratımızı verdi, aynı zamanda şehvet ve arzularımızı da verdi ki onlar sayesinde yücelebilelim. Allah Teala bize şehvetleri vermeseydi salih amellerimizin bir değeri olmazdı. Allah size kadın sevgisi verdi, gözleri haramdan sakınmak o yüzden büyük bir ameldir. Bu sebeple insan Rabbine itaat ettiğinde O’na olan bağlılığını, O’nunla iletişimini hisseder. Öyleyse ey Rabbim, seni bulan neyi kaybeder, seni kaybeden neyi bulur. Dünya ehli Allah’ı tanımadılar ve her şeye ulaştılar ama aslında hiçbir şeye ulaşamadılar. Ahiret ehli ise mütevazi bir hayat yaşadı ama onlar Allah Teala’yı tanıyarak hiçbir şeyi heba etmediler…